|
|
Adil Olcay ile buluşmamız.
Ülkü ve Hasan Ceylan ile saat 06 da Tandoğan meydanında Adıyaman’a gitmek için buluştuğumda meydan bizleri uğurlamaya gelen binler ile doldurulmuştu. Hepsinin selamını ileteceğimizi bildirerek yola koyulduk. Handan ile Adana’da buluşacaktık.
Şerefli Koçhisar’da kahvaltı yaptık. Kahvaltının arkasından Hasan direksiyonu bana bıraktı ve arka koltukta bir gece öncesinden alacaklı uykusunu tahsil etmeye başladı. Tüm yolculuk boyunca her yemekten sonra birazcık kestirmesi iyi bir alışkanlık idi ve bunun yaş’ı ile ilgisi yoktu.
Yolda bizi durduran polisin hız yaptığımıza ilişkin iddiası komikti ve güle, güle cezamızı ödedik. Arabanın süratinin enflasyonu artıran etkenlerden biri olmaması için düşük gösterilmesini anlayamadık.( 150 lilik sürat, polis tarafından 130 olarak yansıtıldı. Bu hız arabaya yakıştırılan hız idi.)
Adana eski milletvekili Tuncay Karaytu ( SBF mezunu) bizi Adana’ da yemeğe davet etti. Kararlaştırılan lokantayı Handan’a bildirdik. Kanalın yanında bir lastikçiye gideceğimiz yeri sormak için durduğumuzda debriyaj teli ( - Benden buraya kadar ) dedi. Lastikçi Atilla tamir edecek birini tanıdığını söyleyince, arabayı bıraktık ve yemek yiyeceğimiz yere gittik.
Handan ve Tuncay, birbirlerini tanımadıklarından ayrı, ayrı masalarda bizleri bekliyorlardı. Aynı masaya toplandık. Adana kebabını Adana’da yemek gerekiyormuş. Tıka basa yedik. Öyle yemişiz ki tatlılarımızı üçe böldürdük. Utanmasaydık artanları sardıracaktık.
Lokantanın bulunduğu sokağın başında bir el arabasında iki, üç, dört ve beş çıkışı bulunan uzatma kablolarının dizilişi Handan’ın kafasında öyle bir derin iz bıraktı ki yarı yoldan dönüp fotoğraflarını çekmediğimize pişman olduk.
Debriyaj telini bulmak için Atilla motosikletiyle Adana’ yı turluyordu . Onu beklerken kanalın üzerine kondurulmuş ahşap kahvede okey oynadık. Handan kurallarını tam bilmediği oyunda bazen bizim o anda koyduğumuz kurallara rağmen bir el başarılı oldu. Atilla kötü haber ile gelmiş, aranan yedek parça bulunamamıştı. Yolculuğumuzun geri kalan kısmını otobüs ile tamamlamak için terminale giderken yol kenarındaki tamirciler ile şansımızı bir defa daha deneyelim dedik ve Cengiz Usta ile tanıştık. İnsanımızın Usta ünvanını bazen kolaylıkla kazanmadığına ilişkin örnek Cengiz Usta’da somutlaşmıştı. Ankara’dan gelecek yedek parçanın bir benzerini orada yaratıp bizi uğurladı.
Adıyaman’a ilk defa 33 yıl önce gitmiştim. Lise öğrencisiydim o tarihlerde. Adıyaman’da bulunan okul arkadaşlarımdan birine geleceğimi bildirmiştim, olanca sıcaklığıyla karşıladı. Eşi bizdenmiş(!). Arkadaşımız ve eniştemizin evinde çok sıcak saatler geçirdik. Yol yorgunluğu nedeniyle yataklarımıza uzandığımızda bir güne sığdırdığımız anılar yumağını başımızın altına koyduk. Sabah bizi uyandırmamaya özen göstererek kahvaltı hazırlayan arkadaşlarımızın güleç yüzlerini görmek güzeldi. Ülkü yataktan kalkmamaya niyetli Hasan Ceylan’ ı kastederek ;’’- su dökelim’ ’ önerisini biraz yüksek sesle dile getirince yan odada yatan ve bu öneriyi kendisine karşı yapılacak bir eylem olarak algılayan Handan;- Otomatik olarak kalkıyorum arkadaşlar diye cevaplayıp, üç dakika sonra kahvaltı masasında yerini aldı.
Adıyaman kalesinden çevreye biraz göz gezdirip Gölbaşı’na hareket ettik. Handan yanında getirdiği ufak teybi çalıştırarak Adil’ in kız kardeşleri, ilk, orta ve lise arkadaşları, orta okul öğretmeniyle sohbetlerimizi kayıt etti. Kendi tarihimizin yazımında kullanılmak üzere fotoğraflar çektik.
Adil’in arkadaşları ile, Adil’ in adını Gölbaşında nasıl yaşatabileceğimizi konuştuk. Onun adını verebileceğimiz bir okuma salonu, odası yapabilirmiyiz sorusuna şöyle karşılık verdiler. Gölbaşında bir kültür evi inşa edilecekmiş, o kültür evinin bir odasına veya bir salonuna adının verilebilmesi için uğraşacaklarmış. Bizde bu olanak yaratılırsa o odanın veya salonun tabanından, tavanına, masasından sandalyesine, kitaplarına, hatta bilgisayarına kadar tüm masraflarını karşılayabileceğimizi söyledik. Arkadaşları ve kız kardeşlerinin sevinçlerini anlatmama gerek var mı?.
Malatya ve Pazarcıktan gelen arkadaşları ile mezarlığa gittik. Adil’in Gölbaşından arkadaşı Yılmaz ve bizim adımıza Handan, Adil’e ilişkin konuşma yaptılar. Hepinizin selamlarını ilettik, mezarını karanfil ve güller ile donattık. Bu kısa törene yetişemeyen ona yakın insan ile mezarlık çıkışında karşılaştık. Adil’in arkadaşları bizleri su kenarında, ağaçların altında bir kır lokantasında ağırladılar. Israrlarına rağmen kalamadık ve yola koyulduk. Yolda bütün ısrarlarıma rağmen nar satan bir satıcının önünde durulmadı.
Pazarcık girişinde hız nedeniyle radara yakalandığımızı fark edince, ileride bizleri bekleyen polis noktasına gelmeden dar sokakları olan bir yerleşim yerine saptık. Bir otomobilin zorlukla sığabildiği sokakta karşımıza çıkan bir evin önünde durduk. Birkaç yetişkinin ve ona yakın çocuğun şaşkın ve sorgulayan bakışları karşısında orada neden bulunduğumuzu dobra, dobra söyledik. Polisten kaçabileceğimiz yolu bize tarif ederken büyük bir zevk duyduklarını anlatmam gerek. Arka yollardan dolaşarak polisin kontrol noktasını geçtik. Geçtik amma, bizi fark eden polisler tekrar peşimize takılınca usta bir manevra ile görünmeden tekrar bir aralığa girdik. Arabamızı park etmiş kamyonlardan birinin arkasına gizledik. Arabanın yanına gelen biri bizleri – ‘ Hoşgeldiniz’ diye karşıladı. Meğer orası hububat taşıyan kamyonların park yeriymiş, bizleri de taşıma işi yaptıracak birileri olarak algılamışlar. Kısa bir süre sonra yola devam ettik.
Gece on iki de Handan’ı Ankara’ dan İstanbul’a uğurladık. Evlerimize iki günün yorgunluğu, coşkusu, heyecanı, sevinci, hüznü ve onlarca anısıyla döndük. Yaşamıma katkısı olan anılarımı zenginleştiren tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Kaybettiğimiz arkadaşları ve onlarda somutlaşan değerleri yaşatabileceğimize inanıyorum.
Hasan Hüseyin Özkan
20 Ekim 05
Ankara |
|
|
|