Giriş - İletişim


 
 
 
 
 




Bahri Gülpınar

Video
Resimleri
ANKARA GARI’NIN ÖNÜNDE YATAN ÖLÜLER
Osman Akınhay

12 Eylül’ün yargılanması için etkili bir kampanya yürüten ve aradan 24 yıl geçtikten sonra 12 Eylül’ün meşruiyetinin tartışılmasında ciddi adımlar attıran 78’liler Vakfı’nın ısrarlı takibiyle Marmaris’te düzenlenen, önce izin verildiği ve salon tahsisi yapıldığı halde daha sonra CHP’li Belediye Başkanı ile Kaymakam’ın gayretkeşlikleri sonucu iptal edilen ‘Netekim Festivali iptal edilince, dikkatler daha çok Ankara’daki mitinge kaymıştı.
Yasak savma kabilinden bir miting olarak geçmesiydi yine, içimizdeki endişe. Hatta mitingin nasıl geçeceğini bile pek merak ettiğimiz söylenemezdi. Bu doğrultuda, İstanbul’da son günler yaklaşıp da ‘Mitinge gidecek misin?’ konuşmalarının geçtiği kişilerin büyük çoğunluğunun sohbetlerinde ‘geçerli’ bir mazeretin dile getirilmesi çok doğal karşılanmaktaydı. Aynı sebeple, geceyarısı Makine Mühendisleri Odası’nın girişimiyle AKM’nin önünden kaldırılan iki otobüsten birinin yarısının boş gitmesi de -üzücü sayılsa bile- ‘Ankara yolcuları’na çok şaşırtıcı gelmemişti.
Sabah inip de Ankara’ya gidişlerimin çoğunda yaptığım üzere Siyasal’ı ve etrafını tavaf ettikten sonra, saat 10,30 civarı garın önüne geldiğimde, çoğu miting başlangıcı gibi sakin ve mütevazı bir kalabalık bulmuştum. Ankara dışından gelenlerin ağırlıkta olduğu bu topluluk içinde ilk refleksim başka şehirlerden gelen eski hapishane arkadaşlarından kimler olduğuna bakmaktı haliyle.
Fazla bakınmaya gerek kalmadan İzmir’den gelen Mamak’lı ve Çanakkale’li arkadaşlarımı gördüm. Onlarla hasret giderir, başka arkadaşların ne yaptığından söz eder, eski günleri hatırlayıp gülüşür, yüz cepheli bir ayna misali etrafımızda kendimiz gibi ak saçlı, ‘yaşlanmış’ akranlarımızı birbirimize gösterip şakalaşırken, düzenleme komitesinin arabasındaki hoparlörden anons yapılıp duruluyordu, “Arkadaşlar, ölen arkadaşlarımızın resimlerinin hiçbiri yerinde kalmasın, herkes bir arkadaşımızın resmini alıp taşısın,” yolunda.
Gayrı ihtiyari arkadaşlarımın yanından ayrılıp, garın önündeki çimenlik alanlara yatırılmış resimlerin arasında gezinenlerin arasına karıştım. Daha sonra öğrendiğimize göre, günlerdir hummalı bir faaliyet yürüten, neredeyse bir haftadır gözüne uyku girmemiş Ankara 78’liler Girişimi aktivistleri, 12 Eylül’de canından olmuş 800’e yakın yoldaşın resimlerini bulup büyüterek çoğaltmışlar ve hepsini birer çıtaya çakarak taşınabilecek dövizler haline getirmişlerdi.
Ne kadar da tanıdık geliyorlardı bize; güleç ifadelerini öfkeli bakışlarla tamamlayan kararlı devrimci yüzleriydi hepsi. Kimini şahsen tanıyordum, kimi bizden önceki kuşağın bilinen isimleriydi, kimine yıllar yılı gazetelere verilen ölüm ilanlarından göz aşinalığım vardı, kimi hiç tanımadığım devrimcilerin resimleriydi, kiminde ise bir fotoğraf bile yoktu, bir ismin üstüne bir gül resmi kondurulmuştu.
Muhtemelen diğer arkadaşlarda olduğu gibi atmosferin beni yavaş yavaş etkisine aldığının farkında değildim. Ne zaman ki elinde tuttuğu resmi kalbine bastırarak bir direğe yaslanmış bir kadın gördüm, aklımın başından gittiğini hisseder gibi oldum.
Ufak tefek, orta yaşlı bir kadındı; derin çizgiler hakimdi suratına. Ağlıyordu. İnce ince ağlıyor, elinin tersiyle yanaklarından aşağı süzülen gözyaşlarını silmeye çalışıyordu ki, birden boşanıverdi. Daha fazla bakamadığımı hissettim. Arkamı dönüp, elimde olmadan, hızlı hızlı resimlerin arasında dolanmaya başladım. Benim gibi ölüsünü arıyordu çoğu insan ve resimler birer ikişer eksiliyordu.
O da buralarda bir yerde olmalıydı; bulmalıydım onu. Bulmalı ve onu unutmadığımı, Ankara’ya her gelişimde Siyasal’ın karşısında, onun yere düştüğü kahvenin önüne gitmekten vazgeçmediğimi, yanımda biri varsa, “İşte, Bahri’yi burada vurdular,” diye anısını yad ettiğimi söylemeliydim kendisine.
Tam o sırada gördüm Sen’i; uzun pardösünle önümde koşturuyordun, bir elektrik direğinin arkasında siper almış melun bir elin üstümüze doğrulttuğu silahtan fırlayan mermiler boğazına ve karnına isabet ettiğinde. “Ah!” diye kesik bir sesle yere kapaklanmıştın, gözlüğün ileri fırlamıştı, suratın acıyla kasılmıştı, ellerini karnına bastırırken, “Vuruldum!” dedin cılız bir sesle. İki gün sonra da öldün.
Yüzlerine öfke yağdırmıştık, pankreas zehirlenmesinden hayatını kaybettiğini söylediğinde doktorlar. Memleketin Eskişehir’e götürüp toprağa verdikten sonra da Porsuk Çayı’nın kenarındaki o çay bahçesine oturduğumuzda sessizce, ne hâlâ doğru düzgün ölümü biliyorduk, ne de şaşkın aklımız haftalar aylar boyu kabullenebilecekti senin ölümünü.
Bir tek sen değildin de; yüzlerce, binlerce hikâye vardı böyle, geride ondan çok daha fazla acılı insan bırakan. Güneşe akın eden yüz binlerin parçasıydınız hem; vaktimiz yoktu sizin mateminizi tutmaya. Görülecek günler adına sürdürmeliydik mücadeleyi. Yarıda bırakmamalıydık kavgayı.
Yürüdük sonra; hem de ne uzun bir yürüyüş! Provokasyonlarla, katliamlarla, uğursuz komplolarla dolu aylar geçti. Kana, zulme, işkenceye kesti ülkenin tarihi; darbenin vahşeti geldi ardından. Darağaçları kuruldu, tıka basa zindanlar dolduruldu, yolu döşenip önü açıldı yeni haramiler düzeninin. Ama unutmadık sizi; sonraki yıllarda gücümüz tükenip takatimiz bir hayli kesilse, attığımız adımlarda bir yapıp üç bozarak aklımız şaşsa dahi. Yeryüzünde bulunmuş en büyük fikri icad uğruna, sosyalizm uğruna nice insanın baş koyduğu bir davayı takip ettirmekte türlü türlü beceriksizliğe sürüklenmiş olsak dahi.
Bahri’nin resmini alıp kortejin baş sıralarına geçtiğimde, bir telefon geldi birden. Sevil’di arayan. Az sonra o da saf tuttu ön sıralarda. “Hatırlıyor musun,” dedi, gözbebekleri yukarı kaldırdığım resimde kilitli, “Siz cenazeye gidecektiniz de ben gelemeyecektim, Bahri’nin karısından aldığım bu resmini ben büyüttüm.”
Yürüdük sonra yine, beraberce; bir kuşağın namuslu, vicdanlı mensupları. Ellerimizde resimlerimiz, ağızlarımızda sloganlarımız, bakışlarımızda derin bir özlemle. Gözü yaşlı analar babalar, senelerdir metin olmasını bilmiş erkek ve kız kardeşler, babasını ya da annesini mezarda tanımış evlatlar, kavga yoldaşları, silah arkadaşları, bayrağı yerde bırakmayan genç arkadaşlar vardı aramızda.
Arıyorduk hepinizi, eskiden yan caddeleri ve ara sokaklarıyla Tandoğan’ı doldurduğumuz, yürüyüş kolunun bir ucu Kurtuluş’a varmışken, öbür ucunun hâlâ Dikimevi’nde, Dörtyol’da olduğu gibi mahşeri bir kalabalık oluşturamamıştık gerçi. 12 Eylül darbesinin ilan edildiği Radyoevi’nin önünde durup, arkadaşların ‘karşı bildirisi’ni dinlerken sloganlarımızı yeri göğü inleten bir ‘öfke seli’yle haykırıyor da değildik.
Ama sizi utandırmayacak sayıda ve nitelikte, ağırbaşlı bir kortejdik. Epeyce gecikmiş de olsak ölülerimizle gerçekleştirdiğimiz bu toplu buluşmayı taşkınlıkla, fraksiyon ayrımıyla, slogan yarışıyla, itiş kakışla zedelemeyecek şekilde kendini bilen bir yas topluluğuyduk.
Her forumda, her korsanda, her yürüyüşte, her cenazede yaptığımız gibi devrim andına gelmişti sıra. O ezbere bildiğimiz nakaratları çok da gür olmayan bir sesle tekrarlarken, her halimizden belli oluyordu aslında: keder dağlamıştı yüreğimizi, buydu 24 sene sonra hepimizi yakalayan esas duygu.
Saygı duruşuna geçtiğimizde ise arkalardan gelen o tok sesi de çoğumuz gözü yaşlı dinleyecektik o yüzden:

alnını
dağ ateşiyle ısıtan
yüzünü
kanla yıkayan dostum
senin
uyurken dudağında gülümseyen bordo gül
benim kalbimi harmanlayan isyan olsun
şimdi dingin gövdende
uğultuyla büyüyen sessezlik
bir gün benim elimde
patlamaya sabırsız mavzer olsun
başını omzuma yasla
göğsümde taşıyayım seni
gövdem gövdene can olsun

Hayalimizde Arkadaş Z. Özger’in dizeleri, sizi mezarlarınızda ebedi uykunuzla baş başa bırakıp biz bir kez daha Ankara sokaklarına dağılırken, bu sefer dokunaklı ve sahici bir prova yaptığımızın; esas görkemli buluşmayı ise, idam edilen yoldaşlarımızın isimleriyle yoklama yapılırken “Burada!” diye bağırdıktan sonra birbirimize söz verdiğimiz gibi, yalnızca resmini temin edebildiğimiz 800 yoldaşın değil, bütün ölülerimizin resimleriyle, ‘12 Eylül’ün 25. Senesinde, Hesap Sormaya Ankara’ya” şiarıyla seneye ertelediğimizin bilincindeydik.
Seneye arkadaşlar, seneye, diyerek...

(Express dergisinin Eylül sayısında yayınlanmıştır)

 


Geri Dön


Üye Girişi
Üye - Parola

Haberler
-12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrasında
-darbelere karşı eylül etkinlikleri başladı
-13 Haziran Ankara Buluşması
-PANEL : Seçimleri Okumak
-150. YILDA SBF<d>DER ETKİNLİKLERİ
Tüm Haberler

Yazarlar
Hasan Hüseyin Özkan
Murat Utkucu
Yunus Işın
Sinan Kasımoğlu
Kumru Başer
Osman Akınhay
Mehmet Ay
Fikret Yakar
İshak Kocabıyık
Handan Koç
Gülseren Karaçizmeli


SBFDER Web © 2008. Her Hakkı Saklıdır. Ana Sayfa |  Hakkımızda |  Fotoğraflar |  Yaşattıklarımız |  Yazılar
Sanat Galerisi |  SBF<d>DER |  Haberler |  Üyeler |  Linkler |  İletişim