Sırrı Süreyya Önder
Sırrı Süreyya Önder'le söyleşi
Soru; Sizi Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku adaylarından olmaya yönelten ne oldu? Hangi Saiklerle bu adaylık teklifini kabul ettiniz?
Sırrı Süreyya Önder: Bizim Blok’ ta, hem sosyalistlerin sesi olabilmek hem bu ülkenin en önemli meselesi olan Kürt sorununda sınıfsal bir bakış açısının altını çizebilmek, siyaseten çözümler üretebilmek, istismar, imha ve yok sayılmaya karşı kitleleri uyandırmak, kitlelerin sesi olmak gibi bir işlevimiz söz konusu.
Seçimde aday olmamız bu yönüyle tarihsel bir görev. Ben ayrıca, Blok’un meclisteki varlığının bir kurucu meclis işlevi görebileceğini düşünüyorum. ‘Kurucu meclis ‘ tabirini devrimci anlamıyla kullandım, yani biz seçimlerden sonra ortaya çıkacak olan durum ve tabloyu bir kurucu meclise dönüştürebiliriz, demek istiyorum.
Palyatif, yüzeysel hiçbir çözüm Türkiye halklarını ve yoksulları kesecek durumda değildir. Bu yüzden, seçimleri takip edecek olan siyasal atmosfere kurucu meclis iradesiyle yaklaşmakta fayda var.
Diğer yönüyle, gerek sınıfsal köken, gerek siyasal aidiyet açılarından adayların profiline baktığımızda, şu an Türkiye’de oluşturulabilecek, mümkün olabilen en geniş siyasal yelpazeye tekabül ediyor. Üstelik bu birçok açıdan gözetilmiş bir tercih.
Blok’un belirlemiş olduğu adaylarda sadece sınıfsal ve siyaseten değil, inançlar ve etnisiteler bakımından da böyle bir gözetme ve teslimiyet gücü var. Bu şu anlama geliyor: Ortaklaşabilme niyeti ve iradesi.
Böyle bir girişime kayıtsız kalamazdık. Adaylığa talip olmadık, bu noktada bize görev tevdi edildi. Bu da bütün siyasal yaşantımız, şahsi siyasal tarihimiz açısından onurlandırıcı, hatta en onurlandırıcı dönüm noktalarından birisiydi. Böyle bir görev ve sorumluluk duygusuyla elimizden gelenin en iyisini yapmak ve hayal kırıklığı yaşatmamak üzere meydanlardayız.
Soru: Bize bu görev tevdi edildi dediniz, bu çok anti-demokratik bir yöntem değil mi?
Sırrı Süreyya Önder: Özellikle böyle söyledim. Şu ayrımın altını çizmek istiyorum. Bizim bu konudaki mekanizmalarımız klasik parlamentarizm usulleriyle yürümez ve yürümemeli de. Kolektif bir irade ne kadar yaygın bir temsiliyet gücüne sahip olabilirse o kadar dönüşüm yaratabilir,
Eşitlerin içerisinde, yatkın olan insanlardan bir havuz oluşturuldu. Bunların içerisinde de herkese bu konuda bu konudaki fikri soruldu, sizi de düşünüyoruz, nasıl karşılıyorsunuz dendi. Tevdi edildi, lafını özellikle kullanıyorum. Bu bir devrimci gelenektir, biz halkımız tarafından görevlendiriliriz.
Soru: Şu an Demokratik Blok’un olabilecek en geniş ittifak olduğunu söylediniz, ama biliyoruz ki bu bloğun içinde ÖDP, dolayısıyla( ve ÖDP’nin içindeki en ağırlıklı güç olarak ) Dev-Yol geleneği yok. Bu diziliş en geniş blok iddiasında bir çatlak olduğunu göstermiyor mu?
Sırrı Süreyya Önder: Evet, ÖDP’nin ya da Dev-Yol geleneğinin bu blok içinde olmaması büyük bir eksikliktir. Ama seçim sürecine dair ÖDP’nin en yetkili ağızlardan beyanları ve yaklaşımlarına baktığımızda onların onurlandırıcı, çok kardeşlik esaslı bir noktada durduklarını görüyoruz.
Alper Taş. “ Onlar bizim rakibimiz değil, yoldaşımız” dedi, bu sözü çok önemsiyorum. “Sandıkta biz onların oylarını da koruyacağız, biliyoruz ki onlarda bizim oylarımıza sahip çıkacaklardır” dedi. Bu sözü de çok önemsiyorum. Gerisi bundan önceki ittifak tartışmalarında düşülen talihsiz noktalardan kaynaklanan bir şey diye düşünüyorum.
Hayat biz ortaklaşmaya, eskinin o sloganına “ eylemde birlik, propaganda da özgürlük” noktasına getirecek. Buna bir cephenin ilk adımı gibi bakabiliriz. Hatta biraz daha iyimser bir yorumla biraz daha ileri adımları diye bakabiliriz.
Soru: BDP’nin Demokratik Özerklik projesine baktığımızda, sınıf konusunda net bir tutum göremiyoruz, zengini de fakiri de eşitleyen bir dil var, herkesi kapsaması düşünülürken sosyalist olduğu söylenen zemin kayıyor gibi görülüyor. Üstelik solun bir kısmının da böyle bir derdi var, Kürt Özgürlük hareketi milliyetçi bir hareket olarak görülüyor. Bu sizin için de bir kaygı oluşturmuyor mu, dil kurmakta zorlanmıyor musunuz?
Sırrı Süreyya Önder: Bu Blok’u başlamış ve süre giden, sürmesinde sonsuz fayda olan bir sürecin adı olarak kavrarsanız, sınıfsal bakışın ne kadar çözümleyici, ne kadar yol açıcı olduğunu savunmak bizim öncelikli işimiz.
Elbette bunun dışında ve bundan daha farklı görüşler olacaktır, ama sınıfsal mücadele Blok ya da bir tür cephe dediğimiz yapının içerisinde tartışılmasıyla yükselecek, yön değiştirecek ya da gelişecektir, diye düşünüyorum. Ama biz orada sınıfsal bakışın dışında bir alanda çok faydalı olabilir miyiz, onu da bilmiyorum.
Bir savaşı başlatmak için bunu karşı tarafa bildirmek yeter, ama yeni bir dünya kurmak için her zaman siyasal aklın devreye girmesi lazımdır. Hele böyle bir geçiş ve bir alt üst oluş dönemlerinde. Ben Kürtlerin bu ihtiyaçlarında dar çıkarlarla ya da günlük hesaplarla davranmadıklarından son derece eminim.
Bizler ne söylediysek, neye itiraz ettiysek onlarda karşılığını buldu. Örneğin bu eğitim kampımızda- ortaklaşma kampı diyoruz biz ona- bizlerin katkı sağlamasına ne kadar açık olduklarını gördük. Ortaklaşamadığımız yerler için, bu sürecin kendi içlerinde devam ettiğini belirten cümleler kurdular ve bizden katkıya açık olduklarını samimiyetle beyan ettiler.
Not: Yukarıdaki söyleşi Mesele Dergisinin 53. sayısından kısaltılarak hazırlanmıştır.